7 Aralık 2010 Salı

DUA...

Siz hiç tanımadığınız bir kişi için dua ettiniz mi???

Bu biraz şey gibi, hani ''iyilik yap denize at, balık bilmezse, Halik bilir''...

Yani duaya ihtiyacı olan birileri için el açmak, çok da sebepler gerektirici değildir.

Belki yanı başınızda oturan bir kadına, ya da yıllardır her sabah aynı saatte, aynı otobüse bindiğiniz ve günaydını esirgemediğiniz bir adama, bir annenin çocuğuna ettiği dua kadar samimi, duacı olabilirsiniz sebepsiz.

Ya da şöyle sorayım, yanınızdan acı siren sesleriyle geçen ambulansı duyduğunuzda, hiç olmazsa ''Allah yardım etsin'' demez misiniz?
Elbette dersiniz.

Düşünsenize o insanlar için ne kadar özel birşeydir bu..
Etraflarını saran, bir araya gelmiş binlerce duanın koruması altında olmaları...

Ben sizden birşey isteyeceğim. Bu bloğu okuyan herkezle aynı duygu yoğunluğu içinde olduğumuza ve bu yüzden benim bloğumda olduklarına inanıyorum.

Şimdi bir kadın, bir anne için dua edelim.Dahası bütün hastalar için...

Bahsettiğim ve her gece dualarımdan eksik etmediğim kadını ben ne gördüm, ne tanıdım. Onu sadece duydum.
Sesindeki yorgunluk yılların mücadelesinden geliyordu.
Çünkü o tam on yıldır kansere savaş veriyordu.
Tıbbın bile tıkandığı bir noktada, o inançla hayata tutunup, meydan okurcasına yaşam savaşını sürdürüyor.

Bizler sağlıklı iken bile yaşadığımız ve yolunda gitmeyen ufak şeylerde, tıpkı korkakların yaptığı gibi, hayattan vazgeçip, yaşamın iplerini bırakırken, hayatın ondan vazgeçtiği bir noktada, tüm ipleri eline alıp, sıkı sıkıya bileklerine kadar dolamış bir kadından bahsediyorum.
Sanıyorum böylesi hayat dolu ve yaşama sonsuz bağlı bir kadın, en az bizler kadar yaşamayı hakediyor.

Gelin bu gece, o denize atılacak ve kendisinin bundan hiç de haberi olmayacak duayı yapalım onun için.
Sadece bir gece bile olsa sizlerde ona dualarınızda yer verin.
İsmin cismin hiç de önemi olmadığı manevi duygularda, buradan adını zikretmediğim, ancak bir yerlerde, şu saatlerde canının yandığını bildiğim o anne için dua edelim.

Diyelim ki acıları dinsin, diyelim ki hayatın ipleri ellerinin arasından kayıp gitmesin...

Özlem ÖZTÜRK

27 Kasım 2010 Cumartesi

Bir dosttan gelen en güzel hediye...



14 Kasım 2010 Pazar

Aşkın Zaferi kitabı, Blog yazılarından oluşan muhteşem bir aşkın zaferini hayatın kodlarını sorgulayan benzersiz bir kitap özelliğini taşımaktadır.

16 Kasım 2010 Salı

Dayım ve bayram...

Yine gecenin bu saatinde yokluğun düştü gönlüme.
Gelmiyorsun nicedir rüyalarıma bile.
İhmal etmedim hiç dualarını, bu kırgınlık niye?
Sende beni yokluğunla terbiye etme.
Açma bu kadar arayı, gel yine düşlerime.

Rüyalarıma güvenerek yok saymadım seni.
Gittin ama yok olmadın, başka bir boyutdasın şimdi.
Çok mu yorgunsun, çok mu yordular seni.
Gelemeyişlerine sunduğun sebep neydi?
Çok özledim dayı, sabah olmadan göster bana kendini.

Hem bak bu bayram aramızda kilometreler yok.
Bir nefes uzağımdasın.
Soluğum olup çıkıyorsun içimden.
Bayramları sevmem bilirsin, kilometreler yüzünden.

Senin koltuğunu ayrı tutacağım bu bayram.
Rüyamda da gelip oturduğun koltuk olacak.
Gelenlerle beraber ağırlayacağım seni.
Bol bol çay demliyeceğim, soğuktu yüzün içinin ısınmasıydı istediğim.

Ağlamayacağım geldiğini gördüğümde.
Giderken de bakmayacağım ardından.
El sallamayacağım balkondan, bu bir veda sahnesi değil ki.
Çocukken babamı göreve yolladığım şekilde yollayacağım seni.
Yarına seninle uyanacakmış gibi.

Dodo'ya verdiğin dolar duruyor dolabımda.
O bile eskimiş, yıpranmışken, sen nasılsın kim bilir oralarda...
Hastamı oldun yoksa dayı, iyi bakmadılar mı sana?

Neyse buradan ne desem faydasız, ben yanına gelince sorarım bir bir hesaplarımı ama...
İhmal de etme beni, bayramlaşalım dayı.
Ellerinden öperim, seni çok seviyorum her iki cihanda da...

Özlem ÖZTÜRK

5 Kasım 2010 Cuma

uçurtma


Bir çocuğun uçurtmasına takılmıştı hayallerim, koşmadım arkasından uçuşunu izledim...

1 Kasım 2010 Pazartesi

TEK DİLEĞİM...

Arkadaşlık, dostluk, kardeşlik kavramlarını ayrı ayrı yaşadık seninle.
Gün geldi ağladık dizimizde, gün geldi sevinçden sarıldık boynumuza.
Hastalığı, acıyı, ayrılığı tattık üniversite yıllarımızda.
Bildiğimiz konuları ezberlettik sınav önceleri, tekrarları sıkılmadan dinledik.
Sayamayacağım kadar çok şeysin benim için ve söyleyemeyeceğim kadar dolu sana sözlerim.

Ne zaman sana ihtiyacım olsa sen hep yanı başımda oldun.
Gün geldi açmadık telefonu kimseye, gün geldi çıkmadık insan içine.
Çekildik kendi köşemize, yudumladık biralarımızı, dertleştik seninle.
En önemlisi hiç yormadık birbirimizi.
Ben leb demeden, sen leblebi oldun hep hayatımda.
Birbirimize güvendikçe herkesi biz gibi sandık, yanıldık, yıllarımızı geçirdik boşu boşuna.
Her ilişkimizin başında destek verdik tam gaz.
Kırmızı kar yağarsa ayrılır dediklerimiz, yağmur çisesinde yok oldular.
Üzülmedik bitenlerin ardından, ''biz bize yeteriz'' oldu tesellilerimiz.
Ne fettan olduğumuzu bilmez gibi, suçluydu tüm sevdiklerimiz.
Ama asla ''ben demiştim'' yargısıyla kucaklamadık birbirimizi.
Her acının ortasında tuttuk kolumuzdan sahiplendik dertlerimizi.
Hastalığımda nazladın hep beni, sen kampüste kusarken sırasımı şimdi dediğim gibi :)

Şimdi farkındasın neler yaptığımın, yine leblebi kıvamında duruyorsun karşımda.
Hata olduğunu bilsen bile destek çıkıyorsun arkamda.
Zarar almayayım diye bir taraftan korumaya alırken beni, bir taraftan sende ya olursa der gibi bakıyorsun bu duruma.
Hatta abartıp yılları hesaplıyorsun mutfakta:)
O zaman o bu yaştayken, sen şurda olursun diyor, dalıp gidiyorsun ardına.
Yine de benim taşıdığım umuda bir umut daha ekleyerek yardım ediyorsun bana.
‘‘Belki’’ diyorsun, keşkelere hiç tenezzül etmeyerek.
Bende başladığımdan beri ''belki'' diyorum biliyorsun.
Dedim ya sayamayacağım kadar çoksun bana.
Sana yetemediğim günlerim olduysa bağışla.
Sonsuza kadar hep benimle kal, yanıbaşımda…

Özlem ÖZTÜRK