29 Temmuz 2011 Cuma

YOZGAT



Büyüdükçe küçülen yara izlerimmiş meğersem çocukluğum.
Ya çocuk gözümmüş onları dev kılan, ya da çocuk yüreğimmiş anlamlarına anlam katan.

Gittim, ‘umduğun gibi bulamayacaksın’ diyenlere inat,
o küçük kızı yanıma alarak gittim
İçimde elimi sımsıkı tutan, kırmızı papuçlu, saçları belinde savrulan,
bana cesaret veren kızla gittim.
Yol boyu yanımdan ayırmadım, en sonunda da ona sarılıp ağladım.

Sesimi susturdu göremediklerim,
Binamızın şubesini bile değiştirmiş hizmetlilerin
İnsan bilmez mi oturduğu evi, kapısında öylece bekledim.

Herkes evliymiş şimdi, herkes yuvasında
Çocukluklarını niye bırakmamışlar buraya
Parkımızı yıkmışlar, yerine tek katlı bir ev yapmışlar
Saklandığım kanalı çoktan doldurmuşlar
Camlarımız aynıydı ama biliyor musun
Kahverengi kırık dökük çerçeveler
Balkondan annem seslenmiyordu
Zaten oyun sahamız otopark olmuştu

Söğüdümüzü de yıkmışlar
Ev yaptığımız ağacımızı da
En çok karakol üzdü beni, kapısını kocaman bir duvarla örmüşler
Yerinde yeller esiyor tutulan nöbetlerin
Babamın sandalyesini önüne koysam ne kadar canlanırdı ki hayallerim

Bakkalımız duruyor ama adı değişmiş,
Duvar arkasından açan mor sümbüller çoktan zamanını tüketmiş
Cami bu kadar yakın mıydı, çocukken en uzağım kalırdı orası
Adımlarım mı büyüdü, yoksa yollar mı kısaldı
Hizalamam aynıydı hala
Kapatılan karakolun kenarından bakınca evim duruyor karşımda

Salçalı ekmek aynı tat da değil
Aşağı fırlatılan domateslerde
Bir tek kişi olsaydı geçmişe dair, deseydi ki evet her şey eskidendi diye

Yabancıydı yüzler, anlamsız bakıyorlardı fotoğraf çekimlerime
Yirmi sene öncesini arıyor olmamın garipliğiyle…

Mezarlık öyle büyümüş ki, ne çok insanı almış toprak altına
Ayşe de yoktu, taşınmış yıllar önce başka bir tarafa
Bir okulum kalmış geride, değişse de her sabah ki andımızı duydum sanki kapıda
İğde kokusu yine her zaman ki gibi burnumda…

Hani sürgün şehriydin sen, hani taş taş üstüne konmazdı burada,
terk edilmiştin, buna mı acıyordu o zaman da yüreğim, bu yüzden miydi buradan bir türlü gidemeyişim,
geç mi kaldım eski hallerimize
Sen sevdiğim şehir şimdi tüm nefretim seninle
Şimdi daha bir sürgün şehrisin gönlümde!!!

Özlem ÖZTÜRK

(Zaman öyle birşey ki, siz herşeyi yerli yerine koyduğunuzu sanarken, karşınıza çıkıp çoktan orada olmadığınızı yüzünüze çarpıverir ve bunu yaparken hiç de nazik değildir.)

Sonsuz ve derinden...



Sadece yazılarımızla tanıdık birbirimizi, yazılarımızla kanaat getirdik birbirimize.
Değer verdik, merak ettik, bazen özledik.
Yüreğine, eline sağlık derken desteği gönülden verdik.
Gün geldi ay geldi sonunda bir araya da gelebildik.
El emeği göz nuru hediyelerinle mahcup ettin beni,
Ve ardından şu satırlar dizildi boğazıma;

''Sevdim seni be kadın,
çantandan gelen lavanta kokusundan değil de,
gözünden okunan ablalık duygusundan.''

Sevgiyle...

Özlem ÖZTÜRK