3 Nisan 2011 Pazar

İlk Öğrendiğime,İlk Öğretmenime, Süreyya Kaplan'a Sevgilerimle...




Bu gece, hayatın kurallarını bana ilk öğreten kişiyi, ilk yanlışlarımı affedip, ilk doğrularımı alkışlayan kişiyi, ilk öğretmenimi gördüm karşımda.
Resmini dahi görmek alıp götürdü beni çocukluğuma.

Herkesin öğretmeni kendine göre çok iyidir.
Bu öğretmen ilk öğretmeninizse, ilk öğrendiğinizse işte o zaman bambaşka bir hal alır hatıralarınızda.
Hele ki babanızdan sonra ilk ezberlediğiniz eller o kişiye aitse, bu demektir ki çok büyük yeri var hayatınızda.

Ben öyle kolay bir çocuk olamadım asla.
En kötü huyumsa paylaşamamaktı onu hiçbir insanla.
Tek bana baksın, tek benimle konuşsun, tek bana öğretsin ve gözü benden başka kendi ailesini dahi görmesin isterdim fena bir huysuzlukla.

Bir kere hiç unutmam, sırf sınıfta bir arkadaşımın omzunu sevgiyle sıvazladı diye öyle kıskanmıştım ki onu, en büyük silahım olan betonda yazı yazma faslını başlatmıştım o gün:)
Defterimi kitabımı alıp, üzüntüden kahrolsun, neden bu kızcağızı kıskandırdım desin diye sıramdan aşağı iner soğuk betonda ders yapardım inatla.
Sonra dayanamazdı canım hocam. Gelir kaldırır, gönlümü alırdı usulca.

Durduğu yerde duramayan bir çocuktum. Hayli şımarıktım aslında.
Dersin ortasında sıkıldığımı her anladığında Hızır gibi yetişirdi imdadıma.
Hadi sen çık bir Sinem’e bak derdi çaktırmadan kulağıma.
Sinem’e yani benden bir alt sınıfta okuyan kızına gidip bakmak büyük bahaneydi ilk yıllarımda:)
Koridorlarda dolaşır, bahçeye çıkar, gören olursa da en büyük savunmamı yapar girerdim sınıfıma.
Nasıl bir sabırdı ki bütün kaprislerime dayanabiliyordu inatla.

Görseniz, kelimelerimin neden yetmediğini anlardınız onu anlatmaya.
Öyle asil, öyle emin bir duruşu vardı ki hayata.
Güven denilen duyguyu en iyi yaşadığım yer onun yanıydı hayatımda.
Ellerini, gözlerini, gülüşünü, kızım deyişini unutmadım asla.

Çok ağladım senden ayrıldıktan sonra.
Yüreğimi yanında bırakmışım sanırım, o çocuk o şımarık ruhumla baş başa.
Şehri terk etmek, yeni bir hayata başlamak değildi de, seni terk etmek dokunuyordu insana.
Çocuk aklımla emanet etmişim giderken kendimi sana.
Şimdi resmini gördüm ya, bir kere daha anladım, boşuna güvenmemişim, yokluğumda iyi bakmışsın bana...

Özlem ÖZTÜRK

6 yorum:

  1. ne güzel Özlem, nekadar hisli bir yazı bu, demekki hayatımıza güzel insanlar da girmiş...
    (betona yatma olayın çok hoşuma gitti, valla;)

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkürler. resmi görünce çok hislendim...

    bu arada betonda yatma olayı yine birşey sayılmaz, birde kendimi odaya kitleme huyum vardı :))

    YanıtlaSil
  3. Sen sevdiğin zaman tam seviyorsun. Bütün hücrelerinle. Kendini sevdiğine ait,sevdiğini de sana ait olmasını istiyorsun. daha doğrusu sadece sana ait olmalı sevdiğin. Bütünüyle seninle ilgilenmeli.

    YanıtlaSil
  4. beni çok iyi tanıdınız profösör, sanırım bir hayli sahiplenme huyum var. ben sevdiğimi gerçekten paylaşamam ama bunu en çok onun için yapamam. sanki benim dışımda kimse onu benim kadar sevemez ve düşünemez gibi gelir. iyi mi kötü mü bilmiyorum, sanırım sonu bencilliğe ulaşıyor ama Allah biliyor ya sevdim mi canımı bile veririm.

    YanıtlaSil
  5. Sen sevdiğinle etle kemik gibisin.. Ruhla beden gibi. Bir vücud halinde olmak istiyorsun. Ben akıl mı vereyim ki; doğrusu olan budur. Herkes kavrayamaz bunu..

    YanıtlaSil
  6. evet profösör. herkes yanlış gibi görsede ben buyum işte...

    YanıtlaSil